Arap basınında geçen hafta: ‘İsrail gerçekten Refah’a saldıracak mı?’

İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşı devam ederken Refah bölgesine geniş çaplı bir saldırı başlatıp başlatmayacağına dair tartışımalar Arap medyasında gündemin ana başlıklarından birini oluşturmaya devam ediyor. Birçok Arap gazetesi Refah’a yönelik herhangi bir saldırının yaratacağı derin siyasi ve insani krize dikkat çekerken özellikle İran’a ve direniş eksenine yakın bazı medya organlarında, Refah meselesinin İsrail için müzakerelerde bir karttan ibaret olduğuna dair yorumlar yapılıyor.

Ateşkes müzakerelerinin şu ana kadar başarıya ulaşmaması Gazze’deki açlık krizini daha da derinleştirirken salgın hastalık riski de gün geçtikçe daha da artıyor. Birçok Arap gazetesine göre İsrail’in Gazze’ye yönelik açlık ve kıtlık siyaseti, Filistin direnişinin iradesini kırmaya dair bir strateji.

Karikatür: Ali Khalil / BAE El Haliç Gazetesi

‘Netenyahu Refah’a saldırmakta ciddi mi?’

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu iki aydan fazla bir süredir neredeyse her gün Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah şehrine saldırı tehdidinde bulunuyor. Bu tehditlerin sonuncusu Pazar günü geldi ve Netenyahu şunları söyledi: ‘Hamas hareketini ortadan kaldırmak, rehineleri almak ve Gazze’nin bir tehdit olarak kalmasının önüne geçmek gibi savaşın tüm hedeflerine ulaşmak için Refah’a planlanan kara saldırısını ilerletmemizi hiçbir uluslararası baskı engelleyemez.’

Netanyahu bu saldırıyı gerçekleştirebilseydi bir gün bile gecikmezdi ama bunun hem kendisinin sonu, hem de işgalci devletin varlığının sonunun başlangıcı olabileceğini çok iyi biliyor.

Netanyahu ve ordusu, Refah kentine saldırırsa yalnızca Filistin direnişiyle değil, aynı zamanda çoğu ülke ve uluslararası ve insani yardım kuruluşlarının tepkisiyle de karşı karşıya kalacak. Bu, savaşın başında ‘İsrail’in kendini savunma hakkının meşruiyeti’ bahanesiyle İsrail’e verilen desteğin aksi olacak.

Hamas’ın ve Gazze Şeridi’ni kontrol eden liderliğinin şartlarına ilişkin bir ateşkes anlaşmasını görüşmek üzere istihbarat direktörünü Doha’ya göndermeyi kabul eden birinin, Refah şehrine saldırmaya hazırlandığına inanamayız. Tabii ki eğer gerçek niyeti, müzakereleri sabote etmek, tüm dünyaya ve şefkatli anne Amerika’ya meydan okumak ve serbest bırakmak istediğini iddia ettiği daha fazla mahkûmu öldürmek değilse.” (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm Gazetesi)

Karikatür: Kuds El Arabi Gazetesi

‘İsrail için Refah saldırısı ne anlama geliyor?’

Hamas hareketi, ‘İsrail’ ile bir esir değişimi anlaşmasının sonuçlandırılmasına yönelik genel çerçeveye ve Gazze’deki savaşı durdurmaya yönelik üç aşamalı bir yol haritasına cevabını sunduğunu resmen duyurur duyurmaz, Netanyahu hükümeti Refah şehrine saldırı düzenlenmesine yönelik askeri planı ve müzakere heyetinin yetkilerinin genişletilmesine yönelik kararın onaylandığı şeklinde çelişkili bir açıklama yaptı. Bu da Gazze’deki savaşın bir sonraki aşamasına ilişkin senaryolar açısından durumu daha da belirsiz hale getirdi.

İsrail’in, Refah’a gerçekten de bir askeri operasyonun yaklaştığını gösteren tüm açıklamalarına rağmen, önemli bir soru ortaya çıkıyor: Refah fırtınası tehdidi, zamanlama açısından bir müzakere beyanı olarak mı değerlendiriliyor yoksa gerçekten yakında bir kara operasyonu var mı?

Zamanlama açısından bakıldığında, İsrail’in Refah şehrine saldırı tehdidi, Hamas’ın “İsrail” ile bir esir değişimi anlaşması imzalamaya hazır olduğuna ilişkin vizyonunu ve taleplerini içeren yanıtını vermesinin ardından geldi. Son dönemde direnişin, talep ve ateşkes koşullarının tavanının yükseltilmesinin ardından Netanyahu ve ordu komutanları arasında Filistin direnişinin altı ay gibi beklenenden daha uzun bir süre boyunca savaşma kabiliyetine sahip olduğu algısı oluştu.

Refah’a saldırı açıklamaları bağlamında bir başka önemli soru daha ortaya çıkıyor: Eğer Refah’a ilişkin açıklamaları gerçekçi ise, İsrail, füze ve malzeme tedarikinde büyük bir kıtlıktan şikâyetçi olduğu bir dönemde, Refah şehrine saldırmaya lojistik olarak hazır mı?

Sahayla ilgili başka veriler de, zamanlama açısından İsrail’in pratikte Refah’a geniş çaplı bir saldırıda bulunamayacağını gösteriyor. Bazı İsrail işgal ordusunun üst düzey subayları, çatışmaların hızının arttığı ve Hizbullah’la çatışmaların devam ettiği kuzey cephesinin genişlediği bir ortamda Han Yunus’ta iki aydan fazla bir süre boyunca savaşmanın zor olduğunu açıkladı.

Netanyahu’nun Gazze Şeridi’nde altı ay süren yıkıcı bir savaşın ardından elde ettiği şey, büyük bir kararlılıkla mücadele eden sağlam bir direniş karşısındaki hayal kırıklığı ve başarısızlık oldu. (Şerhabel EL Gharip / Al Mayadeen.net)

Karikatür: Gazze’de Ramazan – Yasir Ahmed / Londra Merkezli El Arab Gazetesi

Hamas yıpratma savaşı yürütüyor’

Görünen o ki İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki savaş alanıyla ilgili hesabı, buradaki savaş alanı hesabıyla aynı değil. 150 günden fazla süren savaşın ardından İsrail, Hamas’ı askeri açıdan ezme hedefine ulaşamadı. Direniş gruplarının özellikle insanların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde ağır zırhlı İsrail ordusuna karşı gerilla taktiği kullanmasıyla Gazze Şeridi’ndeki savaşın yıpratma savaşına doğru gittiği açıktır. Bu durum işgal ordusunun kayıplarının artmasına ve hareket kabiliyetinin azalmasına neden olmaktadır. Bu gerilla savaşı taktiği, İsrail işgal güçleriyle doğrudan çatışmadan mümkün olduğunca kaçınarak, iki ila beş savaşçıdan oluşan hücrelerle saldırılar düzenlemeye, pusu kurmaya ve keskin nişancı kullanmaya dayanmaktadır.

Askeri açıdan bu tip yıpratma savaşı, savaşan taraflardan birinin, rakibinin askeri gücünü zayıflatmak için, ona büyük maddi kayıplar vererek ve askerlerini bir kısır döngüye sürükleyerek morallerini bozmak ve kabiliyet alanının azaltma çabasıdır. Yıpratma savaşı, çatışmada her iki tarafın, net bir zafer ya da yenilgi beklentisi olmaksızın, uzun bir süreye yayılan ve dayanma yeteneği üzerinden bir önlem olarak değerlendiriliyor. Bazen amacı, savaş alanlarında bir dereceye kadar istikrarsızlığı sürdürmek veya çatışmayı uzatarak düşmanı askeri bir zafer elde etmekten mahrum bırakmaktır.

İsrail’in Gazze Şeridi’nde yaptığı katliamlar, buradaki binaları ve altyapıyı yıkması, yüzbinlerce Gazzeliyi yerleşim yerlerinden sürmesi, onları sağlık felaketleri ve kıtlık ile baş başa bırakmasıyla Netanyahu savunmasız sivillere karşı mutlak zaferini elde etti. Ancak askeri açıdan bakıldığında aynı zaferi direnişe karşı elde etmekten hâlâ çok uzak. Zira İbranice yayın yapan Kanal 12’ye konuşan İsrail Ordusu Yedek Generali Yisrael Zeev gibi birçok eski İsrail askeri komutanının ifadesine göre, ‘Ya Hamas üzerindeki askeri baskı yeterli değil ya da ordunun başarılarına ilişkin raporları abartılıyor.’ İsrail’in bu savaşını nasıl birden fazla İsrailli siyasi ve askeri yetkili ikinci bağımsızlık savaşı olarak tasvir ediyorsa, Hamas için de bu bir varoluş savaşıdır ve bu nedenle İsrail’in tükenmesi için gerilla savaşı yürütmektedir. Bu savaşı Gazze Şeridi’ndeki çatışmalara, özellikle İsrail zırhlı araçlarının rahatlıkla manevra yapabileceği açık arazilerdeki çatışmalara tüm güçlerini dâhil etmeyere yapmaktadır. (Nabhan Kharişha / Kuds El Arabi Gazetesi)

Karikatür: Nasser Jafari / Filistin El Kuds Gazetesi

‘İsrail’in Psikolojik Savaşı’

İsrail’in askeri stratejisi, Filistinliler’in iradesini kırmak, onları 7 Ekim’den bu yana yaşananlara pişman etmek ve bir daha tekrarlamaya çalışmamalarını sağlamak, kuşatma altında yaşamanın zorluğunun tüm yaşam olanaklarını kaybetmekten daha iyi olduğunun anlaşılmasına dayanmaktadır. Dolayısıyla İşgal, şu denklemi dayatıyor: Bombalamada ölmeyen kişi yiyecek kıtlığı ile karşı karşıya kalacak, eğer açlığı un arayarak aşmaya çalışırsa, onu tehlike ve korku çemberine döndürecek bir pusuya düşecek ve yaralarını tedavi edecek kimseyi bulamayacak.

Bu stratejinin nihai hedefi, Gazze Şeridi nüfusunun psikolojik ve sosyal yapısını hedefleyen saldırılarla siyasi ve coğrafi alanı yeniden şekillendirmek ve bunun önünü açmaktır. Sadece altyapının değil, tüm Filistin bedeninin, bireylerinin, toplumunun ve halkının çöküşünü sağlamak istiyor.

Refah’ta yerinden edilenlerin sayısı bir buçuk milyona ulaştı, binlercesi yardım için toplanıyor. Gazze’nin kuzeyinden ve merkezden gelenler de onlara katılıyor ve bir çuval un bulmak için binbir türlü risk alıyorlar.

Ancak hayatta kalma çabasındaki bu “adaptasyon” artık mümkün görünmüyor. Gazze’den gelen yazılı ve görüntülü raporlara göre yardımların engellenmesinden dolayı bölge halkı gıda güvenliğinden tamamen yoksun.” (İsam Şaban / El Arabi el Cedid Gazetesi)

(DIŞ HABERLER SERVİSİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir